Türkiye, bu zorlu süreçte tarihinden ve kültüründen gelen misafirperverlik anlayışıyla kapılarını açtı. Bu insanlar zorunluluktan gelen misafirlerimizdi, Peygamberimizin "komşusu açken tok yatan bizden değildir" hadisi ile şekillenen bir anlayışla onları karşıladık. Ne seküler kesimin "yallah ülkenize" diyen sert tepkilerini verdik ne de onları yabancı birer yük olarak gördük. Türk halkı, kendisine yakışanı yaptı, sofralarından bir lokmayı, çatılarından bir damı eksik etmedi.
Bu süreçte çok şey kazandık. Türkçe öğrenen, ülkemizin bir parçası haline gelen dostlar kazandık. Çalışkan Suriyeli işçiler, iş gücü açığımızı kapattı. Esnafımızla el ele vererek ekonomik hayatımıza katkı sundular. Ancak bu sadece maddi bir kazanım değil; aynı zamanda insani değerlerin, yardımlaşmanın, paylaşmanın ne kadar güçlü bir bağ oluşturabileceğini de gördük.
Öte yandan Suriyeli kardeşlerimizin vatanlarına dönüşüyle de Türkiye’de yeni bir dönem başlayacak. Boşalan 500 bin konut, ev sahiplerini daha makul davranmaya zorlayacak. Araç piyasasındaki bolluk fiyatları dengeleyecek. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir şey var: Bu insanlar zorunluluktan dolayı buradaydılar. Hayatlarının bir dönemi burada geçti, ekmeğimizi paylaştık. Bugün gitmeleri gerekse de bu dostluğu unutmayacaklarına inanıyorum.
Bende iz bırakan bir olay da bunu kanıtlıyor. Bir gün, arabadan inerken cüzdanımı düşürdüğümde, 4 yaşında bir Suriyeli çocuk bana “Abi, abi!” diyerek cüzdanımı uzattı. Babasının, verdiğim parayı çaldığını düşünerek ona kızması üzerine, çocuğun beni işaret ederek durumu açıklamaya çalışması hâlâ aklımda. Bu küçük anı, insanlığın iyiliğe nasıl eğilimli olduğunu ve merhametin evrensel olduğunu bana bir kez daha hatırlattı.
Tabii ki, bu kadar büyük bir kitle içinde olumsuz örnekler de olmuştur. Fakat iyilik ve kötülük, sadece Suriyeli ya da Türk olmakla açıklanamaz. Her toplumda iyisiyle kötüsüyle insanlar vardır. Önemli olan, geneli değerlendirirken adaletli olmak ve insanların iyi yanlarına odaklanmaktır.
Suriyeli misafirler, ülkelerine döndüklerinde Türkiye’yi hep hatırlayacaklar. Onlar bizim dostlarımız oldular. Belki de bu dostluk, gelecekte sınırlarımızın ötesinde yeni kapılar açar. Biz de misafirperverliğin ve yardımlaşmanın gururunu her zaman taşırız. Çünkü tarih boyunca Türk milleti, zor durumda olanın elinden tutmayı bir görev bilmiştir ve bu misafirlik de bu geleneğin modern bir yansımasıdır.
Bugün bu hikâyeyi noktalamak üzereyiz. Ama bu, dostluğun sonu değil; belki de daha güçlü bir başlangıcın kapısıdır. Önemli olan, insan olmanın verdiği sorumlulukları ve değerleri unutmamaktır. Çünkü günün sonunda kazandığımız tek şey, insaniyetimizdir.