Konumları makamları ne olursa olsun gözükara Türk insanı her krizde, her afette, her savaşta insanlığını ortaya koyduğunu tarih boyunca gösterdi... En son 10 ilimiz derinden sarsan asrın felaketinde de...
Kocaeli Erzurum Dernekleri federasyonu tarafından oluşturulan ve aralarında bölgemizin sevilen ismi ekonomist ve siyasetçi kimlikli Köksal Şakar'ın da yer aldığı arama kurtarma ekibi üst üste yaşana depremlerin ardından Güneydoğu'nun yolunu tututacaktı.
Hiçbir şey eğitimlerdeki dersler gibi değildi... Enkazlar altında can savaşına giren binlerce insanın varlığını düşünmek o kadar da profesyonel bir kafa yapısı içinde olunamıyordu... Birden bire Şakar'ında yer aldığı 18 kişilik ekip hızla yola çıktı. Ama o kadar hızla da bölgeye ulaşmak kolay değildi. Daha Kırşehir'de kara saplanmıştı arabaları... Deprem için yardım tırlarının yoğunluğuna bazı trafik kazalarıda eklenince arabalarını lastiği 10 dakikada ancak bir tur dönebiliyordu.
Kar yağışı ve sis görüşüde sıfır oranına düşürmüştü... Gidilecek gibi değil deselerde, geri dönmeyide hiç düşünmediler.
İlk 24 saat sadece yollarda uykusuz geçiyordu. Sadece uykusuzlukta değil, kara saplanan aracın kurtulmasıda enerjilerinin çoğunu eksiltmişti.
Yollarda mola vermeselerde yoğun trafik onları durduruyordu... Hiç tanımadıkları insanlar, "Beni de alırmısın, bende o bölgede enkazda çalışırım." diyordu. Ama eğitimli oldukları halde ne kadar yararlı olabileceklerinden emin olmayan arkadaşları "Eğitiminiz yoksa siz gelmeyin" dediklerinde aynı insanlar kredi kartlarını verip, "Hiç olmazsa bu kartal hem kendi hemde bölgedeki vatandaşların ihtiyaçlarını karşılarsınız" diyorlardı. Kim kime kredi kartını şifresi ile verirdi. Ama insanlık dersinde hiç sınıfta kalmamış bu insanlar bir kez da iyilik başrolünü oynuyordu...
Sabah Adıyaman'a gelen ekip valilikten onay imzaları alır almaz kolları enkaz çalışmaları için sıvadılar. Aslında bir yetkili arama kurtarma uzmanının kendilerine önderlik, yol göstericiliği yapacakalrını düşünerek gelselerde ortam hiçte öyle değildi.
Kendi başlarının çaresine bakmalıydılar ve can kurtarmalıydılar.
Her noktadan ayrı bir sese kulak verdiler. Vatanşların kendi evlerinin enkazlarını gösterip "Buraya bakın, "Burada çalışın" gibi yönlendirmeleri, yalvarışları bir taratan, uykusuzluk bir taraftan, kente gelince o büyük yıkımın verdiği moral bozuklşuğu ve üzüntü bir taraftan başka bir ruh haline sokmuştu ekibi...
İşe koyuldular...
Enkazlardan bir bir insanları çıkarıyorlardı... Aralarında hayata tutunmuş olanlar vardı tutunamayanlarda.
Artık 48 saat dolamk üzereyken 2 saatlik neredeyse oturdukları taşın üstünde uyuklar bir hale gelmişlerdi.
Yaşlı bir teyzenin ağlamaklı yalvarışı ile uyandılar...
"Lütfen torunumu krtarın"
Tekrar işe koyuldular... Enkazı hassas ve nazikçe kazarak teyzenin torununa ulaştılar. Ama mutlu bir son ortamı yoktu... Maalesef çocuk hayata veda etmişti...Teyzenin üzünmtü çığlıkları ekibi de şoka sokmuştu.. İşte burada Köksal Şakar'dan direk o ortamı alalım..."Enkazdan vefat eden teyzenin torununu çıkardığımızda orada birleri elime plastik bardakta bir çay tutuşturmuştu. Teyzenin o üzüntü çığlığını duyduğumda bardağu avuçlayarak bilinmçsizce sıkmıştım. Kaynar çağ avuçlarımdan aşağıya boşalırken oluşan yanıkları farkedememiştim bile... O üzüntü şokundan çıktığımda elimin ne denli sızladığını ve neden sızladığını düşünmeye başladım. Yüreğimin yanığı elimin yanığını bastırmıştı...Çalışmaları tamamladık. Tekrar geri döndük. Ama o teyzenin üzüntüsünü hala unutamıyorum... Allah rahmet eylesin... Geride kalanalara sabır versin...."